top of page
Ara
Ercan Hukuk & Danışmanlık

Kadın Davalarında Kadın Avukat Olmak

Mücadele, Dayanışma ve Hareketin Bir Parçası

KADIN DAVALARINDA

KADIN AVUKAT OLMAK

Av. Damla Nur ERCAN


İşbu yazıda TÜBAKKOM 14. Genel Kurulu görüşme notları ve harici kadın çalışmaları kaynakları derlenerek, eril şiddet davalarında feminist avukatlığın Türk yargı sistemine etkisi ele alınmıştır.


Kadın hakları konusu, sadece tematik bütünlüğü olan dış çepherleri kalın hatlarla çizilmiş bir "hak" alanı değildir. Tüm hak ve özgürlükleri yatay olarak kesen, tüm hak ve özgürlüklerin ortak paydasında var olabilen bir hak konusudur. Öte yandan feminist hareketin sadece "hak" kavramı ile sınırlı olmaksızın bu hak savunuşunun dili ve yöntemini de belirlediği bir hak söylemi dönüşümüne yol açması karşısında insan hakları alanındaki tüm çalışmalarda bu öncü mücadele deneyiminin katkıları, örnek alınabilecek bir karaktere sahiptir. Nitekim dünyada olduğu gibi Türkiye'de de insan hakları aktivizmi bu deneyimden yararlanmıştır.

Bunun yanı sıra yine eril şiddete karşı mücadelede yargı sisteminin tamamında toplumsal cinsiyet temelli reformlar yapılması gerektiği bir gerçektir.. Bu anlamda somut ilerlemeler kaydedilebilmesi için yasaların, eril şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklandığı bilinci ile yapılması; hakim-savcı ve kolluğun eril hukuk kültürü ile karar vermemesi; avukatlar arasında feminist hak savunuculuğunun gelişmesi zorunludur.


Neden “Şiddet” Değil De “Eril Şiddet”?

Kadına yönelik eril şiddet hususunda yargıda ve toplum genelinde somut gelişmeler elde edilmesi öncelikle işbu sorunun kaynağında eril şiddetin yattığının ve şiddetin cinsiyeti olduğunun kabul edilmesine bağlıdır. Eve geç geldiği için öldürülen bir erkek vakası yokken, bu gerekçeyle öldürülen kadın vakalarının sayısı gün geçtikçe artıyorsa; Trafikte yol vermedi diye bir kadın, bir erkeği öldürmüyorsa ama tam tersi mümkün olabiliyorsa; Eşcinsel ilişki teklif edildiği için bir erkek, başka bir erkeği öldürebiliyorsa ancak bir kadın bir kadını öldürmüyorsa; bu, şiddetin ve öldürenin bir cinsiyeti olduğu anlamına gelir. Buna cinsiyet temelli şiddet denir. İşte bu eril şiddetin kaynağı da erkek hegemonyası altındaki toplum yapısıdır.


Kadın Davalarını Takip Etmenin Pratiğe Etkisi Nedir?

Bu hususa ilişkin gerçekleştirilen kapsamlı interdisipliner çalışmaların varıkları sonuçlara göre bir eril şiddet davasının barolar, komisyonlar, merkezler ve sivil toplum kuruluşları tarafından takip edilmesinin, yargı sistemi üzerinde gözle görülür bir etkisi mevcut.

Her şeyden önce, şayet bir kadın davası merkezlerce takip ediliyorsa dosya, tüm heyet tarafından okunup inceleniyor ve yine barolar ile komisyonlarca sıkı takip edilen dosyalarda cezalarda indirim yapılması oranı %10'a kadar düşebiliyor.

Davaların barolar ve komisyonlarca takip edilmesinin ayrıca eril hukuk kültürüne de yadsınamaz bir etkisi mevcut. Zira barolarca takip edilen davalar bakımından kamuoyu oluşturuluyor. Bu tip davalarda hakimlerin "kadın avukat anksiyetesi" olarak adlandırılan bir fenomen tecrübe ettikleri de yine gözlemlenenler arasında. Bu fenomeni şöyle özetlemek mümkün; hakimler, en ufak bir hata yaptıkları takdirde, karşılarındaki kadın avukatların, işbu dosyayı gerekirse kişiselleştirerek sonuna kadar götüreceklerinin bilinci ile endişeye sürükleniyorlar. Şayet mahkemenin karşısında kalabalık bir avukat grubu varsa heyet, her türlü usuli kurala riayet ederek kelime seçimlerine dahi dikkat etmeye özen gösteriyor.. Zira heyet, cinsiyetçi ya da homofobik bir ifade kullanırsa bunun manşetlere taşınacağının bilincinde oluyor.


Kadın davalarının birlikte takip edilmesinin bir diğer sonucu da sağladığı “yoldaşlık” hissi. Davaları birlikte takip eden avukatlar yalnız olmadıkları farkındalığı ile motivasyonlarını kaybetmeden mücadeleye devam edebiliyorlar. Böylece de işte bu feminist avukatlar yavaş yavaş eril hukuk kültürünü değiştiriyorlar.


Daha Fazla Neler Yapılabilir?

Her ne kadar günümüzde meslektaşlar arasında gelişen feminist bilinç, eril yargı geleneğinin değişebileceğine ilişkin umut vaad etse de, her alanda olduğu gibi bu alanda da elbette ki alınacak daha çok yol var.


İlk olarak, kadın avukatların baro siyasetinde aktif görev alması, eril hukuk geleneğinin kırılmasında elzem. Türkiye Barolar Birliği verilerine göre avukatların %45,7'si kadın. Buna göre tüm baroların Yönetim Kurullarının en az yarısının kadın avukatlardan oluşması gerekirken günümüzde maalesef 83 baro başkanının yalnızca 9'u kadın. İstanbul Barosu tarihinde ise hiç kadın baro başkanı bulunmamakta.

Baro siyasetinde kadın temsilinin düşüklüğüne ilişkin erkek avukatların da üzerine düşen sorumluluklar mevcut. Örneğin; şayet herhangi bir televizyon programı, toplantı ya da yemeğe davet edilmiş temsile yetkili hiçbir kadın avukat yoksa, davet edilen erkek avukat o davete iştirak edilmeyerek tepki gösterilebilir. Baroların Kadın Hakları Komisyonlarının yayınlarına ve eylemlerine erkek baro başkanlarınca müdahale edilmeyebilir. Herhangi bir alanda görev alan kadın avukatlara yalnızca isimleri ile değil isim, soyisim ve unvanları ile hitap etmek bir alışkanlık haline gelebilir. Kamuya mal olmuş davalarda ve mücadele kapsamındaki etkinliklerde erkek avukatlar, rol çalmayabilir. Bu gibi örnekler saymakla bitecek cinsten değildir.


İkinci olarak, kadın davalarında feminist avukatlık hususunda en büyük araç olan medyanın bilinçli kullanımı, atılacak bir diğer adım olarak sayılabilir. İstanbul Sözleşmesi’nin Danıştay’da görülen davasına yüzlerce avukat katıldı. Tarihi bir olay yaşandı. Ancak maalesef böylesine devasa bir olay bile ulusal basında kendine hak ettiği yeri bulamadı. Böylece eril yargı sistemini değiştirmede yerel medyanın kullanımının önemi bir kez daha kendini gösterdi. Ulusal medyada yer bulamasa da şiddet mağduru olmuş bir kadının arkasında baronun ve avukatların olduğu, yerel gazetelerde yayınlanmalı, şehir kadınları yalnız olmadıkları bilincine kavuşturulmalıdır.


Üçüncü olarak, 6284 sayılı kanun kapsamında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı değil, ilgili baro ve Barolar Birliği eril şiddet dosyalarına müdahil edilmelidir. Zira eril şiddet zaten devletin kendi üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirememesinin başlı başına bir sonucudur. Bu nedenle, kadına yönelik erkek şiddeti dosyalarında bakanlığın müdahil olması abesle iştigaldir.

Tüm bunların yanı sıra profesyonellerin feminist teori konusunda bilinçlenmesi de eril yargı geleneğinin değişmesinde hayati önem taşımaktadır.


Sonuç

Her ne kadar pek çokları tarafından kimi zaman umutsuz bir vaka, sonuçsuz bir mücadele gibi görülebilse de eril şiddet davalarındaki dayanışma ve mücadele şu içinde bulunduğumuz günlerde dahi, mevcut yargı sistemimizi ince ince değiştirmekte, daha iyiye doğru yontmaktadır. Bilinçlenerek ve birbirinden destek alarak bu süreci hızlandırabilecek olan da yine; rolü, adaletin gerçekleşmesi için sistemin görünmez kıldıklarına ışık tutmak ve sesini taşımak olan avukatlardır. Feminist hareket kapsamında kadın davalarındaki kadın avukatların mücadelesi, eril şiddete karşı insanlığın hayatta kalma mücadelesidir. Kadın dayanışmasında omuz omuza olmak avukatların görevidir, çünkü kadınlar, ezilen en eski millettir.



KAYNAKÇA

ATILGAN, Eylem Ümit, Doç, Dr., GÜLBAHAR, Hülya,“Erl Şiddet Davalarında Feminist Avukatlık”, TÜBAKKOM 14. Genel Kurulu, 14 May. 2022, Radisson Blu Hotel,Trabzon


TÜBAKKOM 14. Dönem Çalışma Raporu, Türkiye Barolar Birliği


“Türkiye’de Kadın Hareketi”, ATILGAN, Eylem Ümit, Doç, Dr., GÜLBAHAR, Hülya, YÜCEL, Özge, Doç. Dr, Avukat Hakları Grubu


"Avukat Hülya Gülbahar ile Röportaj" Ankara Barosu Dergisi, 1 Tem. 2015


TÜBAKKOM 5. Dönem Çalışma Raporu, Türkiye Barolar Birliği






13 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ความคิดเห็น


bottom of page